Yıllar önceydi.. Annemin (bed)duası uluslararası kabul edilmeden önce. Nasıl sinirlendirdiğimizi hala kestiremiyorum.
Arefe gecesi annemin bir gün öncesinden tırtıkladığım güzel baklavasının üzerine dökülürdü kaynar şurubu. Bayramlıklar son işlemlerden geçer, yatağın en yakınında yerlerini alırdı itina ile. Ertesi sabah babam ve abim camiden geldiğinde el öpme töreni ile başlardı bayram merasimi. Kişi başı 1 adet baklavanın yer aldığı bir tabak ve çatallar dolaşırdı elden ele. Kahvaltıdan önce ağızlar tatlanırdı. Sonra ye yiyebildiğin kadar. Onlar camiden gelipte kapıyı çalmadan gelmezdi bayram eve.
En son ne zaman bayram gelmişti ki! Ya da bayram çocukları en son ne zaman çalmışladı kapımızı.. Sanırım 11 yıl önceydi. Net hatırlamıyorum bile. Genelde evde tek başıma, elimde çikolata kavanozu ile bulurum kendimi bayram günleri. Kim öldürmüştü ki bu ruhu! Elimizdekilerin kıymetini kaybedince mi anlamak zorundaydık!
”Kaç yıldır kızına bayramlık almıyorsun’’ diye sorsalar, ”Bize hergün bayram” deme potansiyeli taşıyan bir annenin mazi çığlıkları mı bunlar!
Kendi ellerimizle toprağını attığımız kutsallarımızı yad etmek ne kadar hakkımız! Saat 12:30 ve ben babamı hala arayamadım. Arayıp aramamakta ise hala kararsızım. Yine geçmişi kurcalayıp kırar mıyız acaba bu güzel(!) bayram günü birbirimizin kalbini diye düşünmeden edemiyorum.
Sıla-i rahim denen gerçeğin, vücut bulması gereken bu özel günlerde sımsıkı sarılın ailenize, eşinize, dostunuza.. Kayıplar için üzülmeyi bırakın, elinizdekileri kaybetmeden anı yaşayın..
Bayram.. Şimdi külleri savruluyor beyinlerimizde.. Kim bilir ruhu nerelerde!
Tüm inananların bu güzel(!) bayram günlerini en içten dileklerimle kutluyorum. Nice nice sağlıklı, mutlu, her konuda bol kazançlı(!), orijinal bayramlara…